
Film Yapım Süreci
Bir Fikri Filme Dönüştürmek
Bir animasyon filmi oluşturmak, benim için bir fikirle başlayan ama zamanla şekillenen bir süreç.
Bu süreçte önce düşünüyor, sonra sadeleştiriyor, sonra da hikâyeyi görsel olarak nasıl anlatacağımı yeniden keşfetmeye çalışıyorum.
İlk adımım her zaman hikâyeyi gerçekten hissedebilmek oluyor. Karakterlerin dünyası, ton, ritim ve mizah kendi içinde bir denge kurmalı. Her şeyin çok fazla olduğu bir çağda, az ama yerinde kararlar vermeye özellikle dikkat ediyorum. Bu yüzden sadelik benim için bir tercihten çok, bir yöntem hâline geldi.
Görsel tasarımlar, diyalog yapısı ve genel atmosfer birlikte şekilleniyor. Sahne sahne kurduğum yapıda, hikâyenin duygusunu her zaman merkezde tutmaya çalışıyorum. Çizim, yazım ve anlatım dili benim için birbirinden ayrı değil; hepsi aynı hikâyeyi kendi dilinde anlatıyor.
Yaratıcı süreç boyunca tek bir plana bağlı kalmıyorum. Hikâye ilerledikçe bazı şeyler sadeleşiyor, bazıları yeniden doğuyor. Değişimi kabul etmek de hikâyenin her zaman taze ve canlı kalmasını sağlıyor.
Benim için film yapmak, kontrol etmekten çok keşfetmekle ilgili. Üretmenin en insani hâli de bu bence.
Film Yapmanın Duygusal Haritası
Bir hikâye anlatmaya karar vermekle, onu gerçekten anlatabilir hâle getirmek arasında zamanla oluşan bir mesafe var. Bu mesafe, genellikle çalışma masasında değil; yürürken, düşüncelere dalmışken ya da başka bir işle uğraşırken ortaya çıkıyor. İlk fikirler genelde tam olarak net olmuyor. Ama zihnimde dolaşan bazı şeyler oluyor. Eksik, belirsiz ama dikkatimi çeken fikirler. Zamanla bu parçalar yerlerine oturuyor ve hikâye şekillenmeye başlıyor.
Benim için bir hikâyeyi kurarken en önemli şey duygu ve ritim oluyor. Yapıdan ya da karakterlerden önce, sahnelerin insanda nasıl bir his bıraktığıyla ilgileniyorum. Zamanın akışı, nerede durduğu, nerede hızlandığı ya da izleyicinin ne zaman nefes alacağı gibi detaylar hikâyenin yönünü belirliyor.
Filmin görsel dünyasını oluştururken, her şeyin aynı bakış açısıyla uyum içinde olmasına dikkat ediyorum. Mekânlar, karakterler, renkler… Hepsi aynı evrenin parçaları gibi davranmalı. Renkleri seçerken dikkat çekici olmaktan çok, doğru duyguyu vermesini önemsiyorum. Kamera açılarını ise sadece estetik değil, sahnedeki duyguyu taşıyacak şekilde kurguluyorum.
Yaratıcı süreçte hiçbir şey kesin değil. Verdiğim her karar, yeni bir soruyu beraberinde getiriyor. Bu yüzden yaptığım çizimler, karalamalar ya da aldığım kısa notlar benim için sadece bir hazırlık aşaması değil, sürecin ta kendisi. Hikâye çoğu zaman, başladığı noktadan çok daha farklı bir yerde sona eriyor. Ama bu değişim, anlatının doğal bir parçası. Ve benim yönetmenlik anlayışımın da tam merkezinde duruyor.
Benim için yönetmenlik, izleyicinin nerede durduğunu ve ne kadar yaklaşabileceğini düşünmekle başlıyor. Bence her şey, bunu mümkün kılmakla ilgili.



Bir Animasyon Filmi, Kağıt Kalemle Başlar
Animasyon filmi yaparken her şey bilgisayarda başlamıyor. Benim için süreç hâlâ kağıt ve kalemle başlıyor. Çünkü yönetmen olarak hikâyeyi önce zihnimde, sonra sayfada görmem gerekiyor.
Karakterlerin ifadesi, sahnenin tonu, kameranın yerleşimi… Bunların hepsi önce basit çizimlerle şekilleniyor. Hangi duygunun hangi açıyla aktarılacağını, hangi sahnede ritmin nasıl değişeceğini bu taslaklarla keşfediyorum.
Uzun metraj bir animasyon filmde, her plan aslında anlatının bir parçası. Görsel stil, mizah dili, ritim ve atmosfer; yönetmenlik kararlarıyla adım adım oluşuyor. Bu çizimler, animasyon sinemasında içeriden dışarıya doğru kurulan bir dünyanın ilk izleri.
Benim için sadeleşmek, doğruya ulaşmanın en etkili yolu. Film yaparken de en çok, yalın anlatıma ve duygunun samimiyetine güveniyorum.